Dr. Nilüfer KALBUR
Hipnoterapiler
1210Okunma
Kış UykusuKışın uyuyan canlılar gibi, çoğumuz yaşam enerjimizin yalnızca küçük bir kısmıyla yaşamıyor muyuz? Kapasitemizin ne kadarının farkındayız? Yüksek çekiş gücü olan bir arabanın kırmızı ışıkta beklerken ki ileri fırlama itkisiyle oluşan, ayağımızın altındaki gaz pedalında hissettiğimiz zorlantıya benzer bir bunaltı ile yaşıyoruz çoğumuz. Durmaktan vazgeçtiğimiz anda fırlamaya hazır olan gücü baskılayarak yaşarken hissedilen Bunaltı… Bazen boğaz bölgesinde hissedilen bir düğüm, bazen kolda bir uyuşma, çoğunlukla göğüste bir baskı hissiyle. Sanki içimize konmuş bir saatli bomba var zamanı gelince patlayacak. Dünya değişti her şey bozuldu derken bile dışarda kuşlar ötüyor. Esen rüzgarda ağaçlar tatlı bir hışırtıyla şarkı söylüyorlar. Görmüyor duymuyoruz. Endişe sisinin ardından baktığımız yaşayan dünya bulanık görünüyor. Diğerlerinin hayatını sahip olduklarını izlerken kendi dünyamıza o kadar yabancılaşıyoruz ki. Kendi yaşantımızda kötü ve yolunda gitmeyenler dışında hiçbir şey göremez oluyoruz. Tüm enerji başıboş bir şekilde dışarı akınca kendimizi motive edecek zerre kaynağımız kalmıyor. Öylece yığılıp kalıyoruz içimize. Dışarıya verdiğimiz görüntü ile içimizde yaşananlar taban tabana zıtken anlaşılmayı bekliyoruz. Kendimizi bir kez bile anlayamamışken başkaları tarafından anlaşılmadığımız için, içimizdeki bunaltı fark edilmediği için isyanlar yaşıyor, bize yöneltilen kameralara anında istemsizce gülümsüyoruz.
Tamamlanma ve kayıp enerjiyi telafi etme isteğiyle yaşamımıza birini ya da birilerini dahil etmek istiyoruz. Bulamıyoruz. Gözden kaçırdığımız şey etrafımızdaki herkesin aynı beklenti içinde olduğu. Aynı minerallere ihtiyaç duyan iki toprağın karışımının çoraklığına bürünmüş ilişkiler yaşıyoruz. Verimsiz, gri renkte. İhtiyaçlarımızın karşılanarak kendiliğimizin bir aynada ışıltıyla parlaması isteği mizi sevilme ihtiyacı sanıyoruz. Ve masum bir sevilme ihtiyacı sandığımız bu duygumuzu şımarık bir tembellikle dayatmacı bir şekilde talep ediyor, beklediğimiz karşılığı bulamayınca derinden üzülüyor, yaşam karşısında kurban edilmiş gibi hissediyoruz. Ardından gelen öke her yeri sarıyor. Bu öfkeyi bazen kendimize bazen sevdiklerimize yöneltiyoruz. Kendimiz ve kendimizden saydıklarımızla bitmeyen bir çekişme yaşıyoruz. Ama kuşlar hala cıvıldaşıyor, bahar geldiğinde doğa uyanıyor, ağaçlar yaradılışlarının gereğini yapmaya devam ediyorlar.
Bitmeyen bu kış uykusunda yarı uyur yaşarken bize verilen sayılı günlerin azaldığını gördüğümüz anlarda telaşa kapılıyor yaşama ve diğerlerine dair felsefeler yapmaya başlıyoruz.
Yaşadığımız haksızlıkların çetelesini çıkardığımız defterimizi çıkartıp bu halde olmamızın sebeplerini kendi dışımızda arıyoruz.
Ama istersen bir mola ver, derin bir nefes al, içinde tut o nefesi bırak gezsin tüm vücudunda. Ve içindeki sana bir bak. Bir bak bakalım onun için sen neler yapabilirsin?