Ah! Sen.
Zalim iç sesim. Hoş geldin… Ne zamandır yoktun ortalarda… Ne istiyorsun bu
sefer?
Düğün
salonları içeri girdiğimde basar beni. Davul zurna seslerinin ön planda olduğu,
kulaklarıma acı çektiren bir müzik eşliğinde ortada dans tekniği ile uzaktan
yakından ilgisi olmayan hareketleri şuursuzca yapmaya çalışan bir kalabalık.
Ses düzeni hak getire. Çalınan bu müzik. Kim, ne zaman, ne amaçla, neyin
kafasındayken, nasıl bestelemiş olabilir diye düşünüyorum. Koskocaman bir
salon. Karmakarışıklık duygusu yaratan. Masalarda oturan kalabalık. İfadesiz
yüzlerle ortada çırpınan insanları seyreden. Merak ediyorum. Şu anda ne
düşünüyorlar diye. Eğleniyor gibi görünmekten çok uzaklar.
Beş duyumuz ve arka plandaki 6. Hissimiz ile çevreden aldığımız uyarılar bize ulaştığında, çok kısa bir süre içinde beynimizde bir işleme tabi tutulurlar ve önce bedensel bir hissediş(içsel duyum) sonrasında da duygularımız ortaya çıkar. Çoğu zaman duygularımızı tanımlayıp adlandıramayız. Ya da adlandırdığımız duygunun bizim için anlamı, başkalarınınkinden çok farklıdır. İçsel duyum beklenmedik bir anda gelir. Bunun ne olduğunu yorumlarken adlandırmaya başlarız.
Bazen...
Çocuğun önemli bir çok duygusal ihtiyacı karşılamadığında, ileriki yaşama yansıması boşluk ve yalnızlık hissidir. .Büyüme aşamasında, çok ilgi de görmüş olabilirler ama bu genelde fiziksel ilgidir ve çocuk için inandırıcı olmamıştır. Bir şekilde, içten sevgi, duygusal bağlılık yanı sıra empati ve ve uyum eksikliği vardır. Bazen, ebeveynler, çocukları aracılığıyla kendi karşılanmamış onay ve duygusal ihtiyaçlarını karşılama...
Küçük sorunlar yaşarken içsel çatışmalarımızla, hiç farkına varmadan geliştirdiğimiz yöntemlerle baş edebiliriz. Ancak gerçek anlamda bir karar arifesine geldiğimizde örneğin evlenmek gibi, karmakarışık oluruz. Evliliğe balıklama dalma ile kaçıp kurtulma arasında gidip gelmeye başlarız.
Kışın uyuyan canlılar gibi, çoğumuz yaşam enerjimizin yalnızca küçük bir kısmıyla yaşamıyor muyuz? Kapasitemizin ne kadarının farkındayız? Yüksek çekiş gücü olan bir arabanın kırmızı ışıkta beklerken ki ileri fırlama itkisiyle oluşan, ayağımızın altındaki gaz pedalında hissettiğimiz zorlantıya benzer bir bunaltı ile yaşıyoruz çoğumuz. Durmaktan vazgeçtiğimiz anda fırlamaya hazır olan gücü baskılayarak yaşarken hissedilen Bunaltı… Bazen boğaz bölgesinde hissedilen bir düğüm, bazen kolda bir uyuşma, çoğunlukla göğüste bir baskı hissiyle. Sanki içimize konmuş bir saatli bomba var zamanı gelince patlayacak. Dünya değişti her şey bozuldu derken bile dışarda kuşlar ötüyor. Esen rüzgarda ağaçlar tatlı bir hışırtıyla şarkı söylüyorlar. Görmüyor duymuyoruz. Endişe sisinin ardından baktığımız yaşaya
Rahatlatıcı, güvenli, telaşsız, huzurlu bir suyun içinde kulağımda ritmik olarak duyduğum o ses eşliğinde tatlı tatlı salınırken birden dünya denen yerde buluverdim kendimi. Her şey bozuldu, bir felaket hatta bir kıyamet yaşadım. Tanımadığım yabancı, soğuk bir yerdeyim. Üstelik yaşamla olan bağımı göbek kordonumu da kestiler Yoksa öldüm mü ben şimdi? Derken Popoma inen bir şaplak!
Günümüzde Tıbbi hipnoz Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde Geleneksel Tamamlayıcı Tıp uygulaması olarak kabul edilmiştir. Tıbbi tedavilerde tedaviye uyumu artırmak, iyileşmeyi hızlandırmak, bağışıklık sistemini güçlendirmek için kolaylaştırıcı tedavi olarak ya da organik kökenli olmayan semptomların giderilmesinde tek başına kullanılmaktadır. Semptomların ortadan kaldırılmasında Dr. Hüsnü Öztürk’ün öncülüğünü yaptığı Bilinçli Hipnoz tekniği de kullanılmaktadır. Önce hekim kılavuzluğunda başlayan süreç tedavinin tamamlanmasından sonraki dönemlerde de kişinin kendi kendine yapabilme yetisinin kazandırılmasıyla devam eder. Birey vücudunu patronu olmayı onu yönetebilmeyi öğrenir. Gerçekleşmiş bilinen bir yan etkisi yoktur. Kişinin tedaviye inanması, umut ettiği iyilik halini hayal etmesi gerçekten istemesi ve hekimine güvenmesi tedavinin başarısındaki kilit noktalardır.
Tıbbi hipnoz ile uygulanan terapinin kullanım alanları:
-Yeme bozuklukları (anoreksi, bulimia)
-Sigara bırakma
-Obezite de kilo verme
-Anksiete bozuklukları (sınav kaygısı, performans anksietesi, aşırı kaygılı olma durumları sürekli gergin hissetme, öfke kontrolünde güçlük ,kötü senaryo üretme)
- Panik bozukluk
-Posttravmatik stres bozuklukları
...Yaz mevsiminin bunaltısında tıkanmış bir birliktelik. Gergin sessizlikler. Birlikte geçirilen ıssız saatler. Birinden ötekine sonra hayata akan negatif enerjinin etkisiyle içi boşalmış bir yığın şeklinde kalakalmak. Git diyememek veya gidememek. Kalmanın acısı ile değersizleşen , kendine yabancılaşan benlikler. Bir ilişki içinde mış gibi ilişki yaşamak.
Kadın gitmiş zaten orada değil. Bulmak umuduyla sabırla beklediği sevgi kırıntıları bile kalmamış. Adam belki de hiç orada olmamış. Kadın var oluşunun farkına varabilmek, ilk baharı tekrar yaşayabilmek için orada hala bekliyorken her geçen gün gerçekten fark edilmez oluyor. Boğuluyor soluk alamıyor ama gidemiyor da. Belki bir şeyler değişir umuduyla beklerken adam git artık diyor. Yalnızlık sana da bana da iyi gelecek. Ve kadın gidiyor bavuluna hayallerini de koyarak gidiyor. Adam rahatlıyor kendisini boğan annesini göndermişçesine özgür hissediyor. Ama bir o kadar da yalnız ve korumasız. Sonbaharın hüznünde bir ayrılık yaşanıyor. Kadının umutları sararmış yapraklar gibi dökülürken adam gücünü kazanma telaşında gideceği yeri çok iyi biliyor. Bir rakibe rağmen bir kadına diz çöktürmek zorunda. Babayla rekabet halindeki erkek çocuğunun zaferine ihtiyacı var. Daha önce de yaptığı gibi bir arkadaşının sevgilisiyle kıran kırana sex yaşayıp rahatlıyor. Bu kadına, kadının kadın kimliğini aşağılayarak sahip olurken eski gücünü geri kazanıyor. Ama içinde bir yerlerde bir boşluk hep orada öylece duruyor. Mevsimler geçiyor. Ruhunun kışını yaşıyor. Yücelttiği tek başınalığı karşısına bir düşman edasıyla dikildiğinde giden sevgilisinin özlemi içinde büyüdükçe büyüyor. Ona gidecek, değiştim sensin önemli olan her şeyden vaz geçerim benimle kal diyecek. Kadın hiçbir şeyi değişmeyeceğini biliyor aslında uzak kalmalı benliğinin bu depremde hasar gören kısımlarını onarmalı gayet net biliyor. Kendisine yalvaran adamın zor durumda kalışını izlemek ve reddetmek yaralanan gururuna iyi geliyor ve her ruhsal kaos anında yaptığı gibi anlamsızca gülüyor gülüyor. İşte burada kalması gerektiğini bilmesine rağmen adama geri dönmeye karar veriyor. Adamın nahif hallerini aşk sanıyor. Büyük bir yanılgı içinde olduğunu adamın yanında geçirdiği gecenin sabahında anlıyor. Yapacak işlerin vardır gecikme sen git diyor adam. Aküsü çabuk boşalan ruhunu bir kez daha doldurup yoluna devam edebilecek güçte hissediyor. Kadının duyguları olabileceğinin hala farkında olmadan. Belki gerekirse defalarca değişik iklimlerde değişik şekillerde yine özür dileyecek ve kabul edildiğinde zaferini taçlandırarak mevsimlerin döngüsünde hayat devam ederken o, tekrar tekrar gidecek.
...