Dr. Nilüfer KALBUR
Hipnoterapiler
1350Okunma
Evlilik, Sevgi, Öfke, İçsel ÇatışmaKüçük sorunlar yaşarken içsel çatışmalarımızla, hiç farkına varmadan geliştirdiğimiz yöntemlerle baş edebiliriz. Ancak gerçek anlamda bir karar arifesine geldiğimizde örneğin evlenmek gibi, karmakarışık oluruz. Evliliğe balıklama dalma ile kaçıp kurtulma arasında gidip gelmeye başlarız. Böyle bir karar anında içimizde çatışan kısımlar kıyasıya kavgaya tutuşmuş, sanki içimizde bir bomba patlamıştır. Acilen yardıma ihtiyacımızın olduğunu hissederiz. Bunun çözümü uzun ve zorlu bir yolu gerektirir. Altta yatan çatışmaların farkına varmak ve içimizde bir uzlaşı sağlamak. Şüphesiz ki çatışmaya neden olan parçaların her biri bizim iyiliğimiz için savaşıyordur. Ama bu kavgadan korunmuş olarak değil bombalı bir saldırıya uğramışçasına darmadağın bir halde çıkarız. Bu durumda içimizdeki her bir parçanın farkına varmak ve onları ikna ederek barışmalarını sağlamak iyileştirici olacaktır.
Freud’ a göre tüm çatışmalarımız temelinde körü körüne tatmin arayan içgüdüsel dürtülerimiz ile yasaklayıcı aile, çevre ve toplum arasındadır. Zamanla bu yasaklayıcı çevreyi içimize alırız. Bizim referans noktalarımız haline getiririz. Eğer böyleyse istediğimizi biliyor olmamız gerekirken çoğunlukla gerçek isteğimizi bilemeyiz der Karen Horney. Ona göre her şey daha karmaşıktır.
Eğer beynin işleyişi de kuantum düşünme gücü de gerçekten istediğimiz şeyleri yaşamımıza çekiyorsa neden bu kadar kolay bir şeyi başaramıyoruz? Çünkü tüm kalbimizle istediğimiz şeyin ne olduğunu fark edemiyoruz.
Jung ise her şeyin karşıtıyla mevcut olduğunu ne olduğumuzu düşünüyorsak tam zıddını da içimizde barındırdığımızı söyler. Bu karşıtlıklar birbirleriyle çelişmek yerine uzlaşırlarsa birbirini tamamlayacaklar ve denge hali ortaya çıkacaktır. Peki bu uzlaşı neden bu kadar zordur?
Zaten güvensiz bir yer olan dünyaya korkarak çığlık çığlığa gelen bebek nasıl bir çevrede büyüyecek? Dünyanın güvensiz ve tekin bir yer olmadığını mı öğrenecek yoksa dünyanın iyi ve güvenilir bir yer olduğuna mı karar verecek? Peki bu sırada kendiliği oluşmuş bir insan olabilmeyi başarıp hayata tutunabilecek mi? Doğuştan içinde zaten getirmiş olduğu yaşama tutunma gücü serpilip gelişecek mi yoksa güdük mü kalacak? İhtiyaçların karşılanmaması, koşulsuz sevgi , koruma ve tutarlı davranış görememek bebeği güvenli ortam arayışına sokacaktır. Hayatta kalabilmesi için üç yoldan birini seçecektir. Savaşacak, donakalacak ya da kaçacaktır. Düşmanca bir dünyaya doğan çocuk çaresizlik ve yalnızlık içindedir. Çoğumuzun şu anda da hissettiği gibi. Bunlardan birini ön plana çıkarmak zorundadır. Teslim olabilir kendini ifade etmeden sevgi arayışı içinde güvenlik arayan biri olur, ya da savaşan her şeyi protesto eden, her şeye herkese düşman gözüyle bakan, mücadeleye her zaman hazır biri olarak güven duygusunu yakalar ya da yalnızlığı içine çekilir tek amacı kaçarak uzaklaşarak yalnız kalarak bu güvenliği sağlamak olur. Hangisinin baskın olduğu ileriki yaşamdaki kişilik tarzımızı oluşturur. Görünen, benimsenen baskın yöndür ama içimizdeki sevilme, karşı çıkma duyguları her zaman varlığını korur. Çok sakin ve uyumlu birinin aşırı öfkesi, ulaşılmaz ve çok katı birinin sevilmeye duyduğu ihtiyaç ya da yalnızlığı tercih eden birinin zaman zaman tepkisel davranabilmesi ya da sevgiye dostluğa duyduğu ihtiyaç her zaman var olur. Çocukluğumuz hangi yöntemle başarılı oluyorsa o durumda karar kılmış yoluna devam etmiştir. Hayata atılacak yaşa geldiğimizde sahip olduğumuz donanımı kullanabileceğimiz ilişkilere çekiliriz. Sessiz kalmak, verici ve fedakar olmak, akıllı uslu olmak işe yaradıysa o şekilde; ısrarcı kavgacı yaygaracı olmak işe yaradıysa o şekilde, sessizce yokmuş gibi saklanarak davranmak işe yaradıysa o şekilde yaşayabileceğimiz ortamlara gidecek ya da bu ortamları yeniden yine yeniden inşa ederiz. Seçtiğimiz iş, arkadaş eş, sevgili hep bu doğrultuda olur. Eski huzursuzluk anksiete ya da acıyı her zaman içimizde taşırız ama bu seçimlerden de vazgeçemeyiz. Normal ruhsal yapıda bu üç arzu da bulunur. Ama gerektiği zaman gerektiği ölçüde ortaya çıkar. Fakat çoğunlukla duruma uysun uymasın bazılarımız sürekli karşı çıkmak, bazılarımız uyum göstermek bazılarımız ise uzak durmaya mecbur hissederiz. Ancak bu durumun farkına vardığımızda çözümü buluruz. Ama fark edene kadar yakın ilişkilerde iş yaşamımızda yara bere içinde kalırız. Dayak yemekten bitap bir çocuk arsızlığında bişey olmadı ki, bişey olmadı ki diyerek yola devam ederiz.
İçimize bakmak; sorunlarımızın nedenselliğini kavramak, deneyimin ilk sahnelerini ve bu sahnelerde duyguların işlenip arşivlenişini anlamak, sonrasında da arşivleri yeni bir anlayışla yeniden düzenlemek iyileştiricidir.