Dr. Nilüfer KALBUR
Hipnoterapiler
1490Okunma
Bağlanmanın Yaşamımıza EtkileriRahatlatıcı, güvenli, telaşsız, huzurlu bir suyun içinde kulağımda ritmik olarak duyduğum o ses eşliğinde tatlı tatlı salınırken birden dünya denen yerde buluverdim kendimi. Her şey bozuldu, bir felaket hatta bir kıyamet yaşadım. Tanımadığım yabancı, soğuk bir yerdeyim. Üstelik yaşamla olan bağımı göbek kordonumu da kestiler Yoksa öldüm mü ben şimdi? Derken Popoma inen bir şaplak! Zaten moral bozukluğu had safhada viyak viyak ağladım. Burada bir şekilde hayatta kalmamı sağlayacak biri ya da birileri olmalı derken sıcacık yumuşacık bir şeye temas etti yanağım burnum dudaklarım… Ve ağzımda harika bir lezzet ve aynı ritmik ses eşliğinde. Evet burada kalabilirim.Burası güvenli sıcak ve rahatlatıcı. Ama bana bir şeyler oldu burada bağırsaklarım çalışıp duruyor, karnım ağrıyor sonra. Aman Allah’ım altımın temizlenmesi lazım. Değişik sesler geliyor kulağıma ne ki bu sesler. Oh ne güzel meme beni koruyor. O varken nasıl olsa bir şey olmaz. Zaten etrafı da pek göremiyorum. Ama onun gözlerinde bir ışık var seçebiliyorum. Ne kadar güzel. Ne kadar rahatlatıcı. Arada sırada birileri geliyor ama o beni öyle sıkı sarıp sarmalıyor ki güvendeyim nasılsa. Biraz uyuyabilirim. Acaba geldiğim bu yer nasıl bir yer? Tehlikeler var mı? Tutunabilecek miyim? Duyduğuma göre buraya geldiğinde bu sıcak memeyi bulamayanlar heder oluyorlarmış. Ben benimkini buldum ya şükür olsun. O hep yanımda birazcık gittiği zamanlarda biliyorum ki bana yemek hazırlıyor az sonra gelecek. Bir de ona çok benzemeyen biri var henüz adını telaffuz edemiyorum ama onun kocasıymış benim de babam. Yanıma gelip beni güldürmeye falan çalışıyor. Kucağına alıyor ama bana bir şey yapacak diye ödü patlıyor. Sevimli biri. Zararsız bence. Yeni yeni etrafı keşfetmeye başladım. Neyse memem yanımda her zaman Buranın adı dünyaymış. Güzel bir yermiş. Bir sürü başka insanlar var. Onlarla da karşılaşıyorum. Her şey yolunda gözüküyor. Önce oturabilmeyi başardım. Bunlar bir sevindiler ki nasıl bir coşku. Ama asıl gururum ilk adımlarımdı. Annem beni bırakıyor. Yürümem için cesaretlendiriyor. Düşüp durduğum için önceleri çok korkuyordum ama şimdi bir cesaretlendim. Her adımımda yaparsın aferin benim çocuğuma diyor. Her yeri bir karıştırasım var ki. Bir merak sardı beni. Bazı dolaplar kilitli. Belli ki bazı önlemler alınmış benim için. Ama çok da karışıp bunaltmıyorlar. Kendime güvenim iyice arttı. Ama bazen o kadar korkuyorum ki. Annem orada mı diye koşup bakıyorum. Bana gülümsüyor. Ben yanındayım. Sen harikasın hadi keşiflerine devam et diyor. Bazen çuvallasam da başarabildiğimi görüyorum kendime güvenim artıyor. Artık konuşmaya da başladım. O tatlı insan bana duyguları da öğretiyor. Korku, öfke, tiksinti, şaşkınlık, neşe, utanma. Bunları hissettiğimde ifade edebiliyorum. Beni dinliyorlar ve bana klavuzluk ediyorlar. Dünyada her şeyin zıddı ile var olduğunu, iyilik ve kötülüğün, güzellik ile çirkinliğin, zorluk ile kolaylığın birlikte var olduğunu, ama aynı zamanda olumsuz olan her şey ile başa çıkabilme gücümün içimde bir yerlerde olduğunu da fark ediyorum. Güvendeyim, özerkliğimi teşvik ediyorlar, dünyayı rahatça keşfediyorum, Kendime güvenmeye başladım ve kendimi ifade edebiliyorum. Bazı konularda sınır koyuyorlar ama neden sınır koyduklarını anlatıyorlar. Bu kötü bir şey değil. Yoksa kafam çok karışırdı. Yapmamam gereken şeyleri iyi biliyorum. Tutarsız değiller. Evet güvendeyim, beni terk etmeyecekler, her zaman yanımdalar. Böylece gün be gün büyüyüyorum ve benim için uzun, dünya için çok kısa bir süre sonra ben de yetişkin bir birey olacağım. Yalnızım bu dünyada, varlığımı keyifle devam ettirebilmemin sorumluluğu bende. Belki bir anda yine bir yerlere fırlatılacağım. Ama özgürüm. Değerli ve biriciğim. Onlardan öğrendiklerimle ve buraya gelirken getirdiklerimle dünyaya gönderilmiş olmamın anlamını keşfedeceğim.
Biliyorum ki o tatlı şefkatli hoşgörülü kadın ile o sevgi dolu, güçlü, bana hayatı, çalışmayı, azmetmeyi, disiplini öğreten adam benim tüm yolculuğumda her zaman benim içimde olacaklar. İyi ki onlara bağlanmışım, büyüdükten sonra da keyifle yeni bağlanmalar deneyimleyeceğim. Kediliğimle kurduğum güçlü bağ sayesinde kendimi anladıkça tüm insanlığı anlayabileceğim.
Bebekler hayatta kalabilmek için bağlanmaya güdümlü olarak dünyaya gelirler. Bağlanma tam olarak 6 ile 24 ay arasında şekillenir. 6. aydan sonra tüm bebekler bu davranışı, kendi seçimlerine bağlı olarak yakınlık kurmak istedikleri tek bir kişiye yönlendirirler. Bu kişi, birincil bağlanma objesidir. Bu kişiyle bebeğin arasında, diğer insanlardan farklı bir ilişki vardır. Bakıcı artık bebeğin güvenli üssüdür. Bağlanma figürleri çocuğu dışarıdan gelecek tehditlerden ve tehlikelerden korur. Çocuğun olumsuz, acılı tecrübeler edinmesine engel olurlar, korkularını, çatışmalarını gidermeye çalışırlar. Bununla birlikte riskler alabilerek çevreyi keşfedebilmek, yükselip gelişebilmek için güvenli zemin sağlarlar. Bu güvenli cennetin oluşumunda bir kusur işlendiğinde bağlanmada sıkıntı endişe ve kuşkular ortaya çıkar. Burada, temel ihtiyaç güvenli bir zeminde olabilmektir. Çocukta bir yandan bağlanma bir yandan da dünyayı keşfetmek için ayrılma isteği vardır. Korkusu bağlanmayı tetikler güvende hissettiğinde ise dış dünyayı keşfetmeye başlar. Yapılan araştırmalar güvenli bağlanmanın kardeşler arasındaki olumlu davranışları artırdığı gözlenmiştir. Orta yaşa geldiklerinde daha çok arkadaşları olduğu gözlenmiştir. Güvende olma duygusu sosyalleşme isteğini artırır.
Bağlanma güvenliği ileriki yaşlardaki ilişki düzenimizi, kişilik yapımızı şekillendirir. Güvende olma duygusu yoksa, bunu telafi edecek psikolojik savunmalar gelişir insanda.
Bu şekilde her birey dünya ve kendisi için içsel çalışma modelleri inşa eder. Bu modeller otomatik olarak devreye girer. Bu sayede çocuk yetişkin olduğunda olayları algılamaya, geleceği önceden kestirmeye ve planlar yapmaya çalışır. Bağlanma figürlerin ile iletişimi esnasında ya da onların davranışlarını izleyerek dünyaya dair bir model oluşur. Dünya güvenilir mi yoksa hastalık ve kaygı dolu mu? Kendisine nasıl davranılıyor, onlardan beklentilerini alabilmek için nasıl davranması gerekiyor. Aşırı itaatkar uyum içinde mi olmalı, hırçın ve ısrarcı mı olmalı yoksa görünmez olmayı mı seçmeli. Kişilik gelişimi ile ilgili önemli çalışmalar yapan Karen Horney’e göre tüm ilişkilerin doğasında yakınlaşma, karşıt olma ve uzaklaşma kendine dönme vardır. Ancak kendiliği güvensiz bir zeminde inşa edilmiş çocuk, kendiliğini güçlü kılacak imgeler yaratmaya başlar. Ya sabırlı, verici, sevgi dolu, kendisi için hiçbir beklentisi olmayan bir aziz, ya bir Robin Hood veya Spartaküs gibi kurtarıcı kahraman ya da içine dönük, insanları seven ancak onlardan bir parça uzak durmayı tercih eden bir bilge, bir filozof olur. Bu sahte benliktir. O kadar güçlenir ki bu sahte benlik, gerçek benliğin yerini alır. Artık kişi kendiliği için harcayacağı tüm enerjiyi bu sahte benliği yaşatmak için harcar. Ancak içindeki güvende olma, sevilme, özerk ve özgür olma, kendini ifade etme arzularını içinde bir yerlere gömmüş, onlarla tüm bağlatısını kesmiştir. İnanılmaz çatışmalar yaşar. Ama bunun görüntüsü yalnızca yaşadığı bunalmışlık, anlamsızlık, yoğun kaygıdır.
Aslında her bireyin içinde bir görkem arayışı vardır. Çevresel şartlar ve doğuştan getirdiği mizacının da etkisiyle ya mükemmelliyetçi, ya kendini ortamdan silen ya çekilmeci ya da küstah öc alıcı bir tip haline dönüşür.
İşte gerçek benliğini hiç tanımayan insanın iç dünyasında gerçekleşen çatışmalar bazı bağımlılıkları da beraberinde getirebilir. İş, oyun,madde,yeme,içme bağımlılıkları. Biraz rahatlamak için başlanan bu uğraşlar insanların prangaları haline gelir
Bu konunun yetişkin dönemindeki ilişki boyutuna bakalım biraz da;
Çocukların anne ve babalarıyla ilişkilerinde ve onlara bağlanma tarzında yaşadıklarına dayalı olarak geliştirdikleri davranış kalıpları insanın sonraki davranışlarının kökenini oluşturur.
Bağlanma figürünün uzak, ulaşılmaz, tutarsız davranışları çocuğun bağlanmanın kendisine güvensizlik duymasına neden olur. İleriki yaşlarda yakın ilişkilerinde bu güvensizlik anında devreye girer. Ya hep terk edilme kaygısıyla ilişkide bulunur ya da terk edilme korkusuyla ilişkiden kaçar. Bunun nedenlerini açıklayacak o kadar çok bahanemiz olur ki dünyada. Ayrıca bu bağlanma figürlerinin gözünde ne şekilde kabul gördüğü ya da görmediği kişinin kendisine dair algısını oluşturur. Değerli midir, istenmekte midir, her an terk edilebilecek midir? gibi. Oluşan algı olumlu değilse bu insan sürekli değersiz hisseder. Sevgiye deli gibi ihtiyacı olmasına rağmen bunu hak etmediğini düşünür.
Hep gerçek sevgiyi arar ama bulduğunda bile bunu anlayamaz. Çünkü kritik anlarda, otomatik pilot devreye girer. Çocukluğundaki reddedilmişlik sevgisizlik değersizlik duyguları tetiklenmiştir. O anda partnerini kendi özellikleriyle apayrı bir birey olarak göremez. Panik içinde kendi kalıplarının ardından bakarken kendisini gerçekten seven bir insanı durduk yerde sevgisizlikle suçlayabilir. Sevildiğine inanmaya başladığında ise buna layık olamadığını düşündüğünden partnerinin damarına basa basa onu kendisinden uzaklaştırmak için ne gerekirse yapar. Ta ki partner arkasını dönüp gidene kadar. İşte o an o terk edilme anı çok acıdır ama bir o kadar da güvenlidir. Çünkü bildik bir duyguyu yaşamaya başlar. Sevilmeme ve istenmeme durumlarıyla nasıl baş edeceğini öğrenmiştir ama koşulsuzca sevilmenin ne demek olduğunu bilmediğinden bu korkutucudur. Böyle bir durumda nasıl davranılacağını bilemez. Çocukluk ilişkilerinde uzak ve sakınmalı bir bağlanma yaşamış olan kimseler başkalarına daha az güven duyan, yakın ve sıcak ilişki kurmakta zorlanan kişiler olurlar.
Bazen gitmek gerekir gidemezsiniz bazen kalmak gerekir kalamazsınız. Bazen akışa bırakmak istersiniz kendinizi bırakamazsınız. Çoğu zaman sevmek sevilmek istersiniz olmaz. Sanki siz istedikçe istediğiniz şey sizden kaçar gibidir. Hayatımızda her şeyin iyi olduğu zamanlarda bir anda her şey darmadağın oluverir. Anlam veremezsiniz. Bazen yapayalnız kalmanın iyi geleceğini biliriz yalnız kalınca panikleriz yine huzursuz oluruz. Yaşadığımız içsel çatışmalar dirlik vermez bize. Sanki bir şeyler eksik sanki bir yere yetişmeliyiz gibi bir telaş içinde huzuru ararken buluruz kendimizi.
Bazen kaçıp gitmek başka diyarlara, bazen saklanmak isteriz. İçimizdeki bitmeyen çekişmenin nedenlerini dışarda ararız çoğu zaman. Eğer başka bir ülkede yaşıyor olsaydım, eğer bir başkasıyla evli olsaydım, eğer bu işte değil de daha düzgün bir yerde çalışsaydım, çocuğum olsaydı ya da olmasaydı, ailem daha anlayışlı olsaydı, hayatımda biri olsaydı, eğer evlenseydim, ya da vaktinde boşanmış olsaydım. İklimler bozulmamış olsaydı, belediye daha iyi çalışsaydı, patronum böyle zorba olmasaydı diye uzar gider.
Ama … Bunların hiçbirinin gerçek neden olmadığını biliriz içten içe. İçimize bakmak istemeyiz. O kadar bağlantıyı kesmişizdir ki içimizle baksak da üzüntümüzü öfke, öfkemizi korku sanırız. Böyle zamanlarda zor ve bunaltıcı gelir yaşamak, bir yandan da hastalanmaktan ölmekten deli gibi korkarız. Sürüde olmak sıkıntı verir ama sürüden ayrılmaktan da bir o kadar tedirgin oluruz. Anlayamayız. Çekişip dururuz kendimizle ve o sırada yaşam yanımızdan akıp gider fark etmeyiz bile. Ancak bugünkü birçok davranışımızın çocukluğumuzda geliştirdiğimiz bağlanma stilimizle ilgili olduğunu bilirsek çocukken işimize yarayan bu yaklaşımımızın artık gerekli olmadığını fark edersek belki de akan zamanı yakalayabiliriz.
Peki eş seçimlerinde durum nasıldır?
Çocuklukta başlayan ve yetişkinlikte de özellikle romantik ilişkilerde ortaya çıkan temel olarak üç çeşit bağlanma tanımlanmıştır. Güvenli, kaçıngan, kararsız- kaygılı bağlanma şekilleri.
Güvenli bağlanma stiline sahip olanlar, ilişkilerde kaygıyı daha az yaşarlar ve birlikteliklerden kaçmazlar. Diğer bir ifadeyle bu kişiler kendilerini değerli bulurlar ve ilişkilerinde yakınlık kurma konusunda rahat hissederler.
Kaygılı-saplantılı bağlanan kişilerde derin bir değersizlik duygusu vardır ve diğerleri ile çok fazla yakınlaşarak değer kazanmaya çalışırlar.
Kaçıngan bağlanmada ise bu kişiler özerkliği fazla vurgulayarak kendilerini değerli hissederler ve diğerlerine ilişkin olumsuz beklentileri dolayısı ile yakınlıktan kaçınırlar.
Kaygılı kararsız bağlanan biri kaçıngan bağlanan biri ile birlikte ise, bir kaygı anında sakinleştirilmek anlaşılmak ister ama bu desteği göremez. Bu durumda kaygılı olan taraf duygularını bastırır zamanla da ilişkiye yatırımını keser. Bazen de ısrarcı bir şekilde bu ilgi ve desteği isterler. Tüm enerjilerini karşılık bulmamalarına rağmen bağlandıkları kişiye yöneltirler.
Kişiler eşlerini ya aynı özellikte bağlanma stili olanlardan ya da tamamlayıcı özellikteki bağlanma stillerine sahip kişilerden seçiyorlar. Aynı özellikteki iki kişi birbirini daha iyi anlayacağı için seçerler. Ama ihtiyaçlar aynı anada çakışırsa kıyamet kopar. İki kişi de aynı ihtiyaçların peşindedir ve bunu karşısındakinin sağlamasını beklemektedir. Ya da bir kaçıngan bir kaygılı ile evlenir. Amacı zaten kaçmak olduğundan kaygılının davranışlarının boğuculuğunu bahane ederek ilişkiyi kolayca bitirir. Amaç zaten ilişkiden kaçmaktır.
Yapılan çalışmalar, bağlanma stili ne olursa olsun herkesin güvenli bağlanma stiline sahip olanları tercih etmek istediklerini göstermiştir. Yani güvenli liman arayışı hiç bitmez.